HDP yönetimi Haziran’daki genel seçimlere şimdiye dek hep olduğu gibi bağımsız adaylarla değil de parti olarak gireceklerini açıkladığından beri siyasi gündemin ön sıralarında büyük bir heyecanla bu konu tartışılıyor.
Açıkçası ben de yakın zamanlara kadar bunun fazla erken ve altı pek doldurulmadan alınmış, aşırı riskli ve dolayısıyla böylesi kritik bir seçim için yanlış bir karar olduğunu düşünüyordum. Yakın zamanlardaki gözlemlerim beni barajın aşılması konusunda temkinli iyimser bir noktaya getirdi.
Barajı aşmanın zor olacağını ama ciddi hatalar yapılmadığı ve de belli hassasiyetler gösterildiği takdirde aşılabileceğini düşünüyorum. Bu yazıda bunları tartışacağım.
HDP-baraj meselesi neden bu kadar heyecan yarattı?
Çünkü herkes en azından seziyor ki HDP kilit bir parti durumuna geldi. AKP’nin anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde edip edememesi, çözüm sürecinin nasıl devam edip etmeyeceği, Türkiye siyasetinin betonlaşmış ve kurumuş anaakım aktörlerine kafa tutan sahiden demokrat ve emekten yana, sarsıcı radikal sol bir seçeneğin ağırlıklı bir yer tutup tutmayacağı hep bu konuyla ilgili.
Yine herkes en azından sezinleyebiliyor ki HDP barajı geçerse, geçmiş olacağı sadece maddi %10 barajı olmayacaktır; en az onun kadar önemli, çok daha güçlü bir şekilde Batı’ya açılmayı sağlayacak olan psikolojik baraj da geçilmiş olacaktır. Zira %10’u geçebilmek için HDP’nin Kürt-olmayanlardan da çok ciddi oy alması gerekecektir. Bu gerçekleşirse, HDP’nin ana meşgalesi Kürt sorunu olan, ağırlıkla kimlik siyaseti yapan ve dolayısıyla kadrolarının / seçmenlerinin %95’i Kürt olan bir partiden söylemi, duruşu, derdi, kadrosu ve seçmeniyle tüm Türkiye’yi kavrayabilecek kitlesel bir sol partiye dönüşebileceği tescil edilmiş olacaktır. Bu psikolojik barajın kırılması, bir sonraki genel seçimlerde hedefin %15-20 aralığına ve ana-muhalefet konumuna yükselmesi demektir. İyi oynanırsa bunlar mümkündür ve Türkiye’nin böylesi bir sol seçeneğe ihtiyacı büyüktür.
Baraj geçilebilir
Barajı geçme konusunda HDP nelere güveniyor?
CB seçiminde alınan oyların büyük ölçüde korunduğuna güveniyor. 8-10 Ekim Kobane protestoları sırasında 3 günde 50 kişinin ölmesinin Batı’da HDP desteği açısından yaratmış olabileceği erozyonun, Doğu’da Erdoğan’ın Kobane konusundaki duyarsız ve küstah tavrına yönelik öfke ve dolayısıyla AKP’den HDP’ye kaymalar nedeniyle dengelenmiş olduğu öngörülüyor.
Yaptırılan kamuoyu yoklamalarında baraj civarı sonuçlar elde edilmesine güveniyor.
İlk defa oy verecek seçmenlerde Türkiye ortalamasının epey üzerinde bir desteğe sahip olduğunun yine yoklamalarda ortaya çıkmasına güveniyor.
Yurtdışından bu sefer daha rahat oy kullanacak yurttaşlar arasında yine Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir desteğe sahip olmasına güveniyor.
“HDP’ye hayatta oy vermem” diyenlerin oranında dramatik düşüşler olurken, “HDP’ye oy vermeyi düşünebilirim” diyenlerin oranlarında ciddi artışlar olmasına güveniyor.
Bütün bunlar çok önemli tabii, ama HDP’nin esas güvendiği kendisi. Dinamik, cefakâr kadrosu ve kendi başına büyük bir oy potansiyeli demek olan Demirtaş faktörü. Toplumun HDP’ye hiç oy vermeyecek kesimleri bile Demirtaş’ın duruşunu, kıvrak zekâsını, mizahi üslubunu açıktan ya da örtük takdir ediyorlar; mevcut liderler içinde yeniyi temsil eden tek liderin Demirtaş, yeni bir söz söyleyen tek partinin de HDP olduğunu en azından sezinliyorlar. Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu şu kavşak noktasında bunlar büyük avantajlar.
Meydan okuyan, cesur, atak, başkalarını savunma yapmaya mecbur eden, gündemi kısmen de olsa belirleyen ve yeni (radikal demokratik) bir Türkiye hedefi ve değişim umudu sunan HDP önemli bir yükseliş momenti yakalamış görünüyor.
Dikkat edelim, HDP dışındaki üç parti de bu seçime giderken gelecek-yönelimli değil de, geçmiş-yönelimli bir tutum sergileyerek, geçmişte bir zamanlar cennet olup sonradan bozulan bir dönemi tekrar ihya etmek peşindeler [AKP’nin “kutsal dava / mücadele”, CHP’nin “yeniden ulusal kurtuluş savaşı”, MHP’nin “bir millet uyanıyor” söylemleri]. HDP ise “gelin birlikte yeni bir hayat kuralım,” “başka türlü bir dünya / Türkiye mümkün” diyor.
Barajı Geçiş İhtimalini Arttırmak İçin
Yine de barajı geçmek kolay olmayacak. Her düzeyde tam saha press çalışması yapmak gerekecek.
[Ara not: Bu çalışmaları yaparken, HDP içinden veya dışından seçime parti olarak katılma kararını endişeyle eleştiren parti dostlarına, “şaşkınlar” “hainler” gibi onları yabancılaştırıcı tepkiler veren kimi gayretkeşlerin sevimsizlikleri yerine, kaygıları gidermeye çalışan, sevecen / içerici bir tavır HDP’nin olgunluk düzeyini gösterecektir.]
Şu sıralarda açıklanan anketlerde HDP’nin %9 civarında olduğu görülüyor. Kürt seçmenden bir miktar yeni oy gelebilse bile bunun kısıtlı olacağı; esas açılım ihtiyacının Kürt-olmayan, her rengiyle sol / demokrat seçmende olduğu görülüyor. Bu cenahta “bu seçimde HDP’ye oy versem mi vermesem mi?” değerlendirmesi yapan %3-5’lik bir kesim olduğu tahmin edilebilir. HDP’nin bu kesimin önemli bir bölümünü ikna etmesi lazım. Bunun için de bu kesimin hassasiyetlerini çok iyi analiz etmesi ve seçim çalışmasını ağırlıkla bu hassasiyetler üzerine kurması gerekecek.
Mutlaka bilimsel kamuoyu yoklamalarıyla derinleştirmek gerekir, ama kendi gözlemlerime göre HDP’ye ikna olmaya en yatkın bu yeni seçmen kitlesinin hassasiyetleri şöyle özetlenebilir (16 Nisan 2014 tarihinde, yerel seçimlerden hemen sonra T24’te yayınlanan yazımda bu konuyu daha ayrıntılı ele almıştım).
- AKP’nin giderek faşizanlaşan iktidara yayılma hallerine sert muhalefet edilmesi; “Türk usulü başkanlık sistemi”nin hiçbir şekilde kabul edilmemesi; siyasi mesai ve enerjinin büyük bölümünün, diğer muhalefet partileriyle uğraşmak yerine, AKP iktidarının eleştirisine ve alternatiflerin sunulmasına ayrılması;
- “Kapılar kapılar ardında AKP ile ne idüğü belirsiz pazarlıklar” yapılmaması;
- Sadece ya da öncelikle “Kürtlerin çıkarları” üzerinden siyaset yapılmaması, tüm Türkiye’nin tüm sorunlarının demokrasi, emek, ezilenler ekseninden sahiplenilmesi;
- HDP üzerinde İmralı ya da Kandil vesayeti olmaması, karşılıklı istişareler yapılsa bile kendi kararlarını kendi organlarında demokratik bir şekilde alabilmesi;
- HDP’nin politik amaçlar için şiddet kullanımını kategorik olarak reddetmesi; sokak eylemlerinin “sivil itaatsizlik” sınırlarını aşmaması;
- Parti söylem ve eylemlerinin geleneksel sol jargon, sembolizm ve çerçeve yerine özgürlükçü / ekolojist sol bir çerçeveden kurulması;
- Parti ve seçim çalışmalarında, hamaset ve sert üslup yerine, her konuda titiz olarak hazırlanmış projelerin yapıcı, kucaklayıcı, sevecen, esprili bir üslupla sunulması;
- Milletvekili adaylarının Türkiye’nin çeşitliliğini ve birikimini yansıtabilmesi.
Doğrudur, yanlıştır; söz konusu kesimde bu algılar / hassasiyetler vardır ve ciddiyetle / empatiyle ele alınıp olabildiğince giderilmesi gerekmektedir. HDP, bu konularda ne kadar yol alabilirse oy oranı da o ölçüde yükselecektir.
Uzun yıllardır lider çıkartamayan Türkiye siyaset sahnesinde çok etkileyici bir liderlik profili çizen Demirtaş’ın ciddi katkısıyla HDP, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasından beri bütün bu hassasiyet noktalarında ciddi ilerlemeler sağlamıştır; bu tempoyu daha bir dikkat ve vurguyla sürdürmesi gerekecektir.
Demirtaş’ın örneğin aşağıdaki mesajları çok kıymetlidir ve daha çok insana bu tür mesajların ulaştırılması gerekmektedir. ( * )
“Tuhaf olan takım elbiseli adamdı, o da Deli İbrahim gibi giyinebilirdi”
"Birileri buna 'sen halifesin' diye gazı vermiş,...halifelik diyemiyor da başkanlık sistemi diyor"
“Her halükarda biz Başkanlık Sistemine hayır deriz. Ne getirirse getirsin biz başkanlık sistemini kabul etmeyiz.”
“'Öcalan eşittir HDP, HDP eşittir Öcalan' değildir”
"AKP'nin adayı bana 'satılmış' diyor. Ben satılmışsam paralar niye sende?"
Yukarıda sıraladığım hassasiyetler arasında henüz ciddi bir ikna çalışması yapılamamış ve dolayısıyla en kritik durumda olanı, “AKP hükümeti ve PKK lideri Abdullah Öcalan arasında, HDP’nin de aracılık ettiği, kimi tavizler karşılığında Erdoğan’a Başkanlık yolunu açacak gizli bir anlaşmanın yapılmış” olabileceğine dair kuşkulardır.
Gerçi Demirtaş’ın ikirciksiz ve vurgulu bir şekilde “her halükarda biz başkanlık sistemine hayır deriz” demiş olması bu kuşkuda bir gevşemeye yol açabilir; ama yine de İmralı’da sürdürülen görüşmelerin hükümet istemese bile HDP tarafından şeffaflaştırılması, bilinmezlikten doğan kuşkuların giderilmesi için net bir çözüm sunacaktır. Bu şeffaflaşma sayesinde, kimin nasıl bir demokratikleşme perspektifi sunduğu, kimin neye nasıl ayak dirediği ortaya çıkacak ve bütün topluma anlatılabilecektir.
Öte yandan, HDP’nin barajı geçme ihtimalini boğmaya dönük seçime doğru çeşitli şiddet içerikli provokasyonların yapılması ihtimali az değildir. Bu tür girişimlere karşı uyanık olmak ve şiddet sarmalına çekilmemek çok önemli olacaktır.
Baraj geçilemezse
Düşünmek istemesek de, ihtimali çok büyük görmesek de, HDP’nin barajı geçememe ihtimali tabii ki vardır. HDP’ye oy vermeyi düşünenlerin aklında ister istemez bu soru da yer kaplamaktadır.
HDP’nin barajı geçemediği durumda, Erdoğan gibi aşırı-güç-iştahlı birinin kendi zihninde herhangi bir meşruiyet sıkıntısı yaşamadan istediği anayasal düzenlemeleri yapmak üzere harekete geçeceğinden emin olabiliriz. Öylesi bir ihtimal için HDP’nin bugünden “Her yer Gezi, her yer Direniş” ve “Bu daha başlangıç, Mücadeleye devam” diyerek, Türkiye’nin şimdiye kadar tanık olmadığı genişlikte ve kararlılıkta bir sivil itaatsizlik direnişini örgütleyeceğini ve Gezi ruhunu tüm Türkiye’de sürekli kılacağını açıklamasında fayda olacaktır.
Unutmayalım!Bu seçim birçok açıdan çok kritik, ama en başta Erdoğan / AKP’nin doymak bilmeyen güç iştahının durdurulması ve bir keyfiyet diktatörlüğü anlamına gelecek olan “Türk-usulü Başkanlık sistemi”nin engellenmesi için.
Mevcut bütün göstergeler AKP’nin hala açık ara birinci parti olduğunu ortaya koyarken bu gidişatı durdurabilmemizin tek bir yolu kalıyor: HDP’nin barajı geçip, alabileceği 55-75 milletvekili ile AKP’nin gücünü sınırlaması ve anayasa ile kendine yontarak oynama imkânını elinden alması.
CHP’nin %25 yerine %28 almasının hiçbir ciddi siyasi sonucu olmayacak, ama HDP’nin %9 yerine %11 alması, Erdoğan’ın / AKP’nin bütün hesaplarını alt üst edecek.
Matematik de psikoloji de bu sefer HDP’den yana!
( * ) HDP’nin ve Demirtaş’ın siyasi konumlarını merak edenler için Tanıl Bora’nın Demirtaş’la yaptığı ve Birikim’de yayınlanan söyleşi çok değerli bir kaynak sunuyor: 1. Bölüm ve 2. Bölüm.
[email protected]
@PakerMurat